8 Mart 2012

8 MART... aslında her gün

 Nazım Hikmet'in güzel bir şiiriyle başlamak istedim, tüm yönleriyle yazılmış bence kadınlara olan duygular ..

     Bugünün anlamı derin .. Aslına bakarsınız özel şeyleri özel günlere sığdırmayı pek sevmem ama insanların bazı şeyleri hatırlamaları için gerekli bazen böyle günler .
      Bugün arkadaşlarımla sohbet kadınlar gününden açıldı, iki arkadaşımız "neden kadınlar günü var da erkekler günü yok, bizimde günümüz olsun" diye sitemde bulundular. Aslında sitemlerinin cevabı basit her gün erkekler günü bence. Çünkü kadınlar onlar her ne kadar görmeseler de onlar için çırpınıp çabalıyorlar.
      Kimi sevgilisi için kimi çocuğu için kimisi eşi için. Yemekleri yapılır, ütüleri temizlikleri ; nazları niyazları itinayla çekilir, asılan suratları,  işte bozulan moralleri toplamak için her kadın kendini bir kenara bırakır hayatlarında ki erkekler için çabalarlar. Ama ne yazık ki erkekler kadınları sadece dırdırcı olarak anımsarlar. Tamam tahammül edilemeyen kadınlar var kabul ama cefakardır kadın. Unutmayın " cennet annelerin ayakları altındadır."
    Bir kadın herşeyi sineye çekmeyi iyi bilir. Yapılan hatayı kolay affeder. Yeter ki kıymet verilsin değerli olduğu hissettirirsin ... Gözü ne paradadır ne pulda , sertçe yüzüne indirilmeyen sıcak bir el, huzurlu bir yuvadır bazen, bazen anlayıştır, bazen de iki dost kelamıdır aradığı ..




           Kimdir kadın, nasıl biridir, ne düşünür, duyguları var mıdır? Aslında kadının tarifi herkese göre değişir şüphesiz. Her gönülde başkadır kadının adı. Sabah ezanıyla kalkar kadın ibadetini eder mutluluk diler Allah'tan . Kimi sobayı tutuşturur bir çay koyar üstüne kahvaltıyı hazırlar . Kiminin bakması gereken ineği vardır sütünü çocuğuna getireceği, onun yemini verir altını temizler suyunu verir. Eşinin çocuklarının kahvaltısını hazırlar yolcu eder. Evin işi vardır, hepsinin toplanması gereken bir ardı vardır onları halleder kendi işine gider. Kimi kadınlar vardır sırtında ot yükü bazen odun yükü alırlar dik yamaçlardan evlerine getirirler. KADIN EMEKÇİDİR.
KADIN; ESİRGEYENDİR,
               KORUYANDIR,
               O ANADIR; illa çocuk doğurması gerekmez. Her kadının hayatında erkek vardır; baba, kardeş, eş, sevgili, dost bunlar içinde bir anadır kadın..
   Bir kadın hayattır aslında. Benim acizane fikrim, hayatın içinde olan herşey ancak kadınlar olduğu zaman anlam kazanıyor. Yemek yemek su içmek bile. "Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size, anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz " Ne güzel demiş Can Yücel . Bende tam böyle düşünüyorum .
     Mustafa Kemal'in sözlerini de biz kadınlara hatırlatmak istiyorum:" Ey kahraman Türk kadını sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."
     Bizim temennimiz ise aslında her mantıklı insan gibi, temel düzeyde hak ve özgürlükler.
Yani;
"Cennet, annelerimizin ayaklarının altındadır" derken hiçbir kadının şiddet görmediği bir dünyada yaşamak. Her kız çocuğunun mutlak benliğini bulmasını, topluma bir birey olarak katılmasını, okuma hakkının vazgeçilmez olduğunu gördüğümüz bir dünya istiyoruz. Kadınlarımızın karanlıkların arasında değil, en önde ve ışıklar altında parıldamasını istiyoruz.
ÇOK MU ŞEY İSTİYORUZ ?
 

"Bir kadını ağlatırken çok dikkat edin çünkü Allah gözyaşlarını sayar.
Kadın erkeğin kaburgasından
yaratıldı ayaklarından yaratılmadı.
Öyle olsaydı ezilirdi.
Üstün olsun diye başındanda yaratılmadı.
Ama göğsünden yaratıldı eşit olsun diye, kolun biraz altında korunsun diye kalp hizasında sevilsin diye..."


( eski bir dostumun bizler için yazdığı yazıdan küçük bir alıntı )
"Her şeyin ölçüsünü bilir kadın,sen erkek olarak ölçüsünü kaçırıp kadınına şiddet uygulama....
Başımın Tacı de, yüreğinde tası kadınını…
 Hey kadınım,
Gün senin günün
O gününde geçecek… Sadece her zaman ki gibi yine bir gün hatırlanacaksın…
Yıkılma, pes etme
Sen kadınsın, anasın…
Kimseye boyun eğme, yılma
Yükün az, yüzün ak olsun…(ilker yağcı)"

“8 Mart kadınlar günün kutlu olsun“

5 Mart 2012

İki kapılı bir han bu dünya

     Ya sabah uyandığında basar hüzün ya gece olduğunda ..
Uyanırsın güzel bir rüyaymış ama aslında yokmuş dersin bazen.. Akşam olur el ayak çekilir anılar başlar gözünün önüne gelmeye ..Bazende uyanırsın bir bakmışsın gerçek olanlarda hayallerde anılarda kalmış işte hüzün basar o anda ..Giden illa bir sevgili değildir kimi zaman candan öte bir dost kimi zaman yoldaş kısaca bir parça işte can'dan.. Allah öyle sabır verir ki insana o çok sızlayan içinin yavaş yavaş dağıldığını bile anlamazsın sızısı çıkıverir aklından ama kalp de durur tabi dedim ya can'dır diye . Bazen zamansızdır gitmeler en çok da bu yakar, yaşanacak onca güzel gün paylaşacak onca güzel anı vardır çünkü.                                                           Sofralarda şart değil koku önceden yazılan yazıdır gitmelerin sebebi. Aslında sevinmek gerekir ya hiç olmasaydı hayatında ya da olmasalardı ya da daha az kalsaydı .. Bardağın dolu tarafından bakmak bazen su serper içe .. Bazı gidenler için yapılacak en güzel şey DUA'dır bazı gidenler için UNUTMAK bazılar içinse GERİ GETİRMENİN YOLLARINI ARAMAK'tır...
     Çoğu zaman insan kendi olmaktan çıkar , ruhunu benliğini farklı gösterir çevresine bilinmesin ister hüznü.. bir nevi kendini savunur dünyaya karşı öyle sanır ya da.. Ama gizlemeye çalıştıkça bir şeyleri bir bakmışsın kimse seni kendin olduğun gibi görmez . Sen mutlu etmeye çalışırsın herkesi kırmamak adına istemediğin gibi davranırsın sonuç ise berbattır. Aslında hiç istemediğin gibi kalırsın bazen akılda. Bu durumda mantık aranmalı mıdır.. kimse için değil kendin için yaşarsan davranışlarına yön verirsen  gece rahat koyar mısın başını yastığa ya da karşıda ki mutlu huzurlu olur ama sen kendin değilsin yine de yastıkta rahat mıdır başın ... Ne garip bir durum oldu bu. Aslında vurdumduymaz olmak gerekir bazı şeylerde. Sadece en kıymetliler can'lar için hüzün hüzündür mutluluk da mutluluktur. Kendin olmasan bile farklı göstersen bile bilir çünkü içini dışını. Hayatın kısa olduğun da herkes hemfikir sahip çıkmak gerekir hayata.
     Kıymet bilmek gerekir şu hayatta . Zaman kısa ömür kısa alacağın nefesin garantisi yok iyi yaşamak gerekir bu hayatı . Hayat "bir varmış bir yokmuş" misali. Sıkıca tutmak gerekir .. kırmadan kırılmadan yaşamaya çalışmak    .. Ve biten her şeyin sonsuz bir başlangıcı vardır unutmamak gerekir.
 
     İki kapılı bir han bu dünya ..

25 Ekim 2011

saklı sevgiler sokağında canım arkadaşım için içimden gelen bi kaç satır cümle ..

   başlamak için o kadar çok şey geçiyor ki aklımdan ...


         Sınıfa girip hiç kimseye bakmadan nemrudun kızı gibi oturdum bi yere sonra kara bi kız geldi yanıma çekinerek izin istedi yanıma oturmak için. İçimde garip bir duygu yakın hissettim onu kendime ..tuhaftı arkadaş konusunda çok seçiciyim ve insanlara zor güvenirim ..o zamandan belliydi kardeşimden öte olacağı.
   Geriye dönüp bakıyorum da o gün iyi ki yanıma gelmiş de onu hayatıma dahil etmişim.
 
 Koca 3 yılı geride bırakmışız ne çabuk geçmiş yıllar sanki daha dün gibi.. hatırlıyorum da o zamanlar kimse sevmezdi onu sınıfta, bu konuda şanslıyım melek yüzünü pırıl pırıl kalbini görebildiğim için
    3 yıla bir ömür sığdırdık desem abartmış olmam.. O kadar çok şey yaşadık ki ;yeri geldi ağladık yeri geldi gülmekten bayıngınlık geçirdik ama hiç bir zaman kavga etmedik sesimizi hiç yükseltmedik birbirimize . Bunda burcu'nun payı çok yüksek o kadar zor günler geçirdim ki burda bu zor günlerimde beni güldüren herşeyi unutturup beni eğlendirebilen bir dosttu benim için .. Derslerim kötü gitti dibe vurdum en büyük destekçim oldu, arkadaşlarımla kavga ettim beni sakinleştirip yalnız olmadığımı gösterdi,  melhem olmaya çalıştı içimde ki yaraya kimi zaman .
 
    Çılgın alışverişlere çıktık beraber iflasın eşiğinden hep kurtardı beni ( bu ay hariç battım burcu battım :)) ) her şeye itiraz ettim bazıları gıcıklık olsun azcık sinirlensin diye ama her seferinde büyük özveriyle dostça yanımda oldu. Bazen yaptığı şeylere o kadar kızdım ki ama hiç soğumadım ondan ..
   Kızkardeşlerimin yokluğunu hiç hissetmedim hep yanımdaydı..Bazen beni bırakıp birisiyle gezmelere tozmalara gitsede :) eli telefonda aklının yarısının bende olduğunu hep bildim hissettim .
  Çılgınlık bizde değilmi meraktan koca kalkınmayı bi gece de talan ettik , her gece yürüyüş de yürüyüş ama bir adım atıp beş fotoğraf çektirdik .. beraber bişe yapalım diye kaç kere ayder'e gittim ahh ahh  bi Sümela'ya cıkamadık ama :)
   22 yaşıma az dostluklar dahil ettim burcu 'da bunlardan biri oldu .Çok uzakta olup ama yanımda olmasını istediklerimin yerini hiç aratmadı meğerse onlar gibi yer edinmiş hayatımda. Öyle zamanlar oldu ki bırakıp gidesim geldi buraları sonra bir telefon yüzümde gülücükler ..
 






ufak bir şebeklik seni mutlu etmeye hep yetti






seni neşelendirmek için büyük bi çabaya hiç gerek kalmadı
























derdimizi tasamızı gökyüzüne saldık bazen yanımızdan akıp giden deli sulara bıraktık ardından patlattık bir kahkaha













                                      
 eğlenmek uğruna kertenkelelere bile oyuncak olduk bazen  :))) cefası sana sefası bana kaldı








istedim ki yeni yaşına girerken delicesine gülelim bu seneyi böyle karşılayalım, hayat anlasın ne kadar güçlü olduğumuzu
 Benim canım arkadaşım dostum sırdaşım iyi ki varsın dilerim ki hayatlarımız hep aynı yolda gider . Bu sene son senemiz kader bizi nereye sürükler bilinmez ama ben biliyorum ki bir nefes uzağımda bir nefes uzağındayım kara meleğim hayatla oyununuzda kazanan hep sen ol bembeyaz dişlerin her an ipana reklamı çekiliyormuş gibi gözüksün hayatta hep gülümse böyle içten böyle derinden. , candan öte sıcaklığın benimle olsun canım arkadaşım  :) 

9 Ekim 2011

Heybende ki hayat

      Her yaş bir yolculuk, bir serüvendir. Bazen yolculuğu yapacağınız yer bellidir, bazen bir bilinmeyenedir yolculuk. Bazen tozlu, dikenlidir, bazen toz pembe.. Hepsinden bir değer, bir öğreti, bir sevinçle dönebiliyorsan, kalbini her yolculuktan sonra büyütebiliyorsan, yolun sonunda yolculuğun izlerini taşıyan aynadaki SENLE barışabiliyorsan,
Hadi devam yolculuğa...
        Sen de dokun bir ucundan hayata, aldırma sedası sarsık keman iniltilerine, mutluluk dediğimiz ulaşılmaz bir dağ da olsa demirden kale de olsa, içimizi kuşatan aşk, hiç kervan geçmese de düştüğümüz kuyunun kenarından aldırma ..Herkesin hayatında acının solduramadığı günler de vardır ..Bırak hayatın hangi burgacında olursa olsun dalgalanıyorsa kalbin dalgalansın. Bir kelebeğin ömrü kadar da olsa ömrün bir sarmaşık tutkusuyla sarıl yaşama. Hangi uçurumun kıyısında olursan ol her zaman heybende biraz umut yedeğinde sevgi kırıntıları bulunsun .
       Yıllar geçer gider dönüp sana bakmadan. Geri mi kalmışsın yetişememişsin mi hiç umrunda değildir. Belli bir yolu vardır akar kendi hızında ve devam eder.Bi bakarsın avuçlarında tuttuğun zaman dağların ardında kalmış ve sen titrek bir istasyona veda bile edemeden bakakalırsın. Bu yüzden yaşadın mi büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına.Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.. Hayatı ucundan yakalarsan bırakma.. o seni nasıl olsa bırakır unutma
      Bazen bi bakarsın herşey boşmuş hayatta en önemlisi sevgi ve sağlıkmış. O zaman anlaşılır hayatın yaşamanın değeri. Aslında insan hiç bişeyi başına gelmeden anlamaz ki.. Hayal kurmaya bile aciziz şu hayatta , ben hep hayal kurarım; kimisi çok büyük hayellerdir ben bile inanmam bazen gerçek olabileceğine ama bildiğim bişey de var ki hayattan ne istersen neye çabalarsan onu sana verir eninde sonunda. Ama herşeyin başı sağlık. Herşeye rağmen şükretmek ve hayatı dolu dolu yaşamak gerekir. Hayatı dolu yaşayacağız diye de başkalarını üzmemek lazım kırmamak kendi mutluluğumuz için onları bi araç gibi kullanmamak gerekir... Yani ne bileyim, mutluluğun ucundan tadımlık sunacağımıza neden insana doyasıyla yaşatmıyoruz? Kişinin hak etmediğini düşünüyorsak eğer neden başta umutlanmasına olanak sağlıyoruz ki?
      Uzun lafın kısası ;

''Hayatı müsvedde yaşamayın.Temize çekmeye vaktiniz olmayabilir... '' (Necip Fazıl)

22 Eylül 2011

'' KALEM KILIÇTAN KESKİNDİR ''

Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir kavram haline gelmiştir. Bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi ve bilinçlenmeyi sağlayan  sosyal bir süreçtir. Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkilemedir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istedik değişme meydana getirme sürecidir.
       Değişen koşullar, değişen insanlar nedeniyle eğitim sistemi, süreci çok farklı bir süreç izlemeye başladı ülkemizde. Çoğu gelişmiş, gelişmekte olan, kalkınmaya büyümeye çalışan ülkeler eğitime ve milli değerlerine büyük önem verirken biz kaybetmeye başladık. Çok eski değil 15 sene önce ilk okula başladığımızda andımızı neden okuduğumuz ve ne anlama geldiğini öğrenirdik. Şimdi sadece okuyup geçiyorlar neden onları okuduklarını bazı çocuklar bilmiyor bile. Bugün gazete de gördüğüm haberle şok yaşadım adeta ; ders kitaplarından Atatürk'ün resmi ve İstiklal Marşımız çıkartılmış. Yavaş yavaş geçmiş unutturulmaya çalışılıyor artık bu aşikar. Bunu gören çok fakat anlayan yok . Cahil bir toplum haline gelmeye başlamışız. 5. sınıfa giden bir çocuk Atatürk'ün kim olduğunu bilmiyor. 
          Eğitim bir ülkenin ayakta kalabilmesi kendi başına varlığını koruyabilmesi için öncü  şarttır. Fakat ülkemizde eğitim gittikçe paralı hale geliyor. Kimse ses çıkartmıyor. Çok zengin bir ülke değiliz bunu biliyoruz. Sorarım size artan paralar karşısında nasıl okuyacak 800 maaşla geçinen bir ailenin çocuğu . Bir iki bir iki biriktirirsek böyle çok ciddi sayıda öğrenci eğitimsiz, bilgisiz bir toplum oluşturacak.
          Son günlerde okulumun harç sorunu var. Bizden aldıkları katkı payı yetmezmiş gibi bir de ek olarak kaldığımız derslere ciddi miktarda para cezası ödüyoruz. Herşeyin başı susmak ve kör olmak. Hakkını yemek istemediklerim de var tabi ki . Benim kızdıklarım susup oturan başının tepesine çıkardıklarını fazla harç ödeyeceğini duyduğunda beddua yağmuruna tutanlar. Dedim ya tabiri caizse cahil , atasını unutmaya başlamış, batıya özenen bir toplum haline geliyoruz.PARASIZ EĞİTİM olmasa da fiyatta anlaşalım, devletimizin üniversitesinde okuyoruz. 
         Teorikte başarılı olamayan ama pratik de başarılı olan o kadar çok insan var ki hayatta. Ama eksiğimiz ne biliyor musunuz?  Biliyoruz aslında. Okullarımızda teorik bilgi veriliyor öyle ya da böyle. Fakat uygulama yaptırılmadığı için öğrenilen teorik bilgiler okul bitene kadar unutulup gidiyor. Bu da bir sorun bence.

7 Eylül 2011

Eylül, sonbahar, dökülen yapraklar vs. ve halet-i ruhiye

           Sonbaharı çok severim ben. En sevdiğim mevsim değildir ama severim .. Ne sıcaktan yanarsın ne de soğuktan buz kesersin.Ama yinede sonbahar daha doğrusu EYLÜL hüznü hatırlatır çoğu insana..Eylül'de sararıp düşen yapraklar, hayatlarımızdan kopup rüzgar'la gidenleri hatırlatır bize. Ama sonbahar yine de çok farklıdır yüzümüze çarpan ılık bazen sert ne olcağı belli olmayan bir rüzgar, havada uçuşan yapraklar sonra geriye kalan sadece yollarda savrulmak... Tüm mesele baktığımız yön aslında ...Bir elimizde savrulup giden yıldızlar olsa da diğer elimizde hala gökyüzü var ve her daim yıldız da var ..İste ve gör.         
       Der ya atilla ilhan ;
her yanını çiçek açmış erik ağcını, nerden baksan gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor usul usul
adım sonbahar
Herşey yanyana, ya erik ağacı olursun ya da sararan sonbahar .


6 Eylül 2011

Oriana Fallaci -Doğmamış Cocuğa Mektup ... erkek doğmak

Erkek doğarsan, karanlık bir sokakta ırzına geçilmesinden çekinmen gerekmeyecek. İlk bakışta kendini kabul ettirmek için güzel bir yüze, zekanı saklamak için biçimli bir gövdeye gereksinme duymayacaksın. Sevdiğin biriyle yattığın için hiç kimse ayıplamayacak seni; ağaçtan elmayı kopardığın gün cennete günahın girdiğini söylemeyecekler. Çok daha az yorulacaksın. Üstelik daha da rahat savaşacaksın, tanrı varsa eğer ak saçlı bir yaşlı kadın ya da genç bir kız olabilir savını ortaya attığın zaman. Kınanmadan itaatsizlik edebileceksin. Gecenin birinde kuyuya düşüyormuşsun gibi bir duyguyla uyanmadan sevecek, sevişebileceksin. Hakarete uğramadan kendini savunabileceksin. Gene de, köleliğin, haksızlığın başka türleriyle karşılaşacaksın: Yaşam bir erkek için bile kolay değil. Kasların daha güçlü olacak, onun için daha ağır yükler taşımanı isteyecekler, zorla sorumluluklar yükleyecekler omuzlarına. Sakalın olduğu için ağlarsan sana gülecekler ve şefkate gereksinmen olsa bile bu böyle olacak. Önünde bir kuyruğun olacağı için, savaşta ölmeni ya sa öldürmeni buyuracaklar; ve ta mağara çağından kalma baskı ve kıyıcılığı sürdürmek için suçortaklığı yapmanı isteyecekler.