25 Ekim 2011

saklı sevgiler sokağında canım arkadaşım için içimden gelen bi kaç satır cümle ..

   başlamak için o kadar çok şey geçiyor ki aklımdan ...


         Sınıfa girip hiç kimseye bakmadan nemrudun kızı gibi oturdum bi yere sonra kara bi kız geldi yanıma çekinerek izin istedi yanıma oturmak için. İçimde garip bir duygu yakın hissettim onu kendime ..tuhaftı arkadaş konusunda çok seçiciyim ve insanlara zor güvenirim ..o zamandan belliydi kardeşimden öte olacağı.
   Geriye dönüp bakıyorum da o gün iyi ki yanıma gelmiş de onu hayatıma dahil etmişim.
 
 Koca 3 yılı geride bırakmışız ne çabuk geçmiş yıllar sanki daha dün gibi.. hatırlıyorum da o zamanlar kimse sevmezdi onu sınıfta, bu konuda şanslıyım melek yüzünü pırıl pırıl kalbini görebildiğim için
    3 yıla bir ömür sığdırdık desem abartmış olmam.. O kadar çok şey yaşadık ki ;yeri geldi ağladık yeri geldi gülmekten bayıngınlık geçirdik ama hiç bir zaman kavga etmedik sesimizi hiç yükseltmedik birbirimize . Bunda burcu'nun payı çok yüksek o kadar zor günler geçirdim ki burda bu zor günlerimde beni güldüren herşeyi unutturup beni eğlendirebilen bir dosttu benim için .. Derslerim kötü gitti dibe vurdum en büyük destekçim oldu, arkadaşlarımla kavga ettim beni sakinleştirip yalnız olmadığımı gösterdi,  melhem olmaya çalıştı içimde ki yaraya kimi zaman .
 
    Çılgın alışverişlere çıktık beraber iflasın eşiğinden hep kurtardı beni ( bu ay hariç battım burcu battım :)) ) her şeye itiraz ettim bazıları gıcıklık olsun azcık sinirlensin diye ama her seferinde büyük özveriyle dostça yanımda oldu. Bazen yaptığı şeylere o kadar kızdım ki ama hiç soğumadım ondan ..
   Kızkardeşlerimin yokluğunu hiç hissetmedim hep yanımdaydı..Bazen beni bırakıp birisiyle gezmelere tozmalara gitsede :) eli telefonda aklının yarısının bende olduğunu hep bildim hissettim .
  Çılgınlık bizde değilmi meraktan koca kalkınmayı bi gece de talan ettik , her gece yürüyüş de yürüyüş ama bir adım atıp beş fotoğraf çektirdik .. beraber bişe yapalım diye kaç kere ayder'e gittim ahh ahh  bi Sümela'ya cıkamadık ama :)
   22 yaşıma az dostluklar dahil ettim burcu 'da bunlardan biri oldu .Çok uzakta olup ama yanımda olmasını istediklerimin yerini hiç aratmadı meğerse onlar gibi yer edinmiş hayatımda. Öyle zamanlar oldu ki bırakıp gidesim geldi buraları sonra bir telefon yüzümde gülücükler ..
 






ufak bir şebeklik seni mutlu etmeye hep yetti






seni neşelendirmek için büyük bi çabaya hiç gerek kalmadı
























derdimizi tasamızı gökyüzüne saldık bazen yanımızdan akıp giden deli sulara bıraktık ardından patlattık bir kahkaha













                                      
 eğlenmek uğruna kertenkelelere bile oyuncak olduk bazen  :))) cefası sana sefası bana kaldı








istedim ki yeni yaşına girerken delicesine gülelim bu seneyi böyle karşılayalım, hayat anlasın ne kadar güçlü olduğumuzu
 Benim canım arkadaşım dostum sırdaşım iyi ki varsın dilerim ki hayatlarımız hep aynı yolda gider . Bu sene son senemiz kader bizi nereye sürükler bilinmez ama ben biliyorum ki bir nefes uzağımda bir nefes uzağındayım kara meleğim hayatla oyununuzda kazanan hep sen ol bembeyaz dişlerin her an ipana reklamı çekiliyormuş gibi gözüksün hayatta hep gülümse böyle içten böyle derinden. , candan öte sıcaklığın benimle olsun canım arkadaşım  :) 

9 Ekim 2011

Heybende ki hayat

      Her yaş bir yolculuk, bir serüvendir. Bazen yolculuğu yapacağınız yer bellidir, bazen bir bilinmeyenedir yolculuk. Bazen tozlu, dikenlidir, bazen toz pembe.. Hepsinden bir değer, bir öğreti, bir sevinçle dönebiliyorsan, kalbini her yolculuktan sonra büyütebiliyorsan, yolun sonunda yolculuğun izlerini taşıyan aynadaki SENLE barışabiliyorsan,
Hadi devam yolculuğa...
        Sen de dokun bir ucundan hayata, aldırma sedası sarsık keman iniltilerine, mutluluk dediğimiz ulaşılmaz bir dağ da olsa demirden kale de olsa, içimizi kuşatan aşk, hiç kervan geçmese de düştüğümüz kuyunun kenarından aldırma ..Herkesin hayatında acının solduramadığı günler de vardır ..Bırak hayatın hangi burgacında olursa olsun dalgalanıyorsa kalbin dalgalansın. Bir kelebeğin ömrü kadar da olsa ömrün bir sarmaşık tutkusuyla sarıl yaşama. Hangi uçurumun kıyısında olursan ol her zaman heybende biraz umut yedeğinde sevgi kırıntıları bulunsun .
       Yıllar geçer gider dönüp sana bakmadan. Geri mi kalmışsın yetişememişsin mi hiç umrunda değildir. Belli bir yolu vardır akar kendi hızında ve devam eder.Bi bakarsın avuçlarında tuttuğun zaman dağların ardında kalmış ve sen titrek bir istasyona veda bile edemeden bakakalırsın. Bu yüzden yaşadın mi büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına.Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.. Hayatı ucundan yakalarsan bırakma.. o seni nasıl olsa bırakır unutma
      Bazen bi bakarsın herşey boşmuş hayatta en önemlisi sevgi ve sağlıkmış. O zaman anlaşılır hayatın yaşamanın değeri. Aslında insan hiç bişeyi başına gelmeden anlamaz ki.. Hayal kurmaya bile aciziz şu hayatta , ben hep hayal kurarım; kimisi çok büyük hayellerdir ben bile inanmam bazen gerçek olabileceğine ama bildiğim bişey de var ki hayattan ne istersen neye çabalarsan onu sana verir eninde sonunda. Ama herşeyin başı sağlık. Herşeye rağmen şükretmek ve hayatı dolu dolu yaşamak gerekir. Hayatı dolu yaşayacağız diye de başkalarını üzmemek lazım kırmamak kendi mutluluğumuz için onları bi araç gibi kullanmamak gerekir... Yani ne bileyim, mutluluğun ucundan tadımlık sunacağımıza neden insana doyasıyla yaşatmıyoruz? Kişinin hak etmediğini düşünüyorsak eğer neden başta umutlanmasına olanak sağlıyoruz ki?
      Uzun lafın kısası ;

''Hayatı müsvedde yaşamayın.Temize çekmeye vaktiniz olmayabilir... '' (Necip Fazıl)

22 Eylül 2011

'' KALEM KILIÇTAN KESKİNDİR ''

Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir kavram haline gelmiştir. Bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi ve bilinçlenmeyi sağlayan  sosyal bir süreçtir. Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkilemedir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istedik değişme meydana getirme sürecidir.
       Değişen koşullar, değişen insanlar nedeniyle eğitim sistemi, süreci çok farklı bir süreç izlemeye başladı ülkemizde. Çoğu gelişmiş, gelişmekte olan, kalkınmaya büyümeye çalışan ülkeler eğitime ve milli değerlerine büyük önem verirken biz kaybetmeye başladık. Çok eski değil 15 sene önce ilk okula başladığımızda andımızı neden okuduğumuz ve ne anlama geldiğini öğrenirdik. Şimdi sadece okuyup geçiyorlar neden onları okuduklarını bazı çocuklar bilmiyor bile. Bugün gazete de gördüğüm haberle şok yaşadım adeta ; ders kitaplarından Atatürk'ün resmi ve İstiklal Marşımız çıkartılmış. Yavaş yavaş geçmiş unutturulmaya çalışılıyor artık bu aşikar. Bunu gören çok fakat anlayan yok . Cahil bir toplum haline gelmeye başlamışız. 5. sınıfa giden bir çocuk Atatürk'ün kim olduğunu bilmiyor. 
          Eğitim bir ülkenin ayakta kalabilmesi kendi başına varlığını koruyabilmesi için öncü  şarttır. Fakat ülkemizde eğitim gittikçe paralı hale geliyor. Kimse ses çıkartmıyor. Çok zengin bir ülke değiliz bunu biliyoruz. Sorarım size artan paralar karşısında nasıl okuyacak 800 maaşla geçinen bir ailenin çocuğu . Bir iki bir iki biriktirirsek böyle çok ciddi sayıda öğrenci eğitimsiz, bilgisiz bir toplum oluşturacak.
          Son günlerde okulumun harç sorunu var. Bizden aldıkları katkı payı yetmezmiş gibi bir de ek olarak kaldığımız derslere ciddi miktarda para cezası ödüyoruz. Herşeyin başı susmak ve kör olmak. Hakkını yemek istemediklerim de var tabi ki . Benim kızdıklarım susup oturan başının tepesine çıkardıklarını fazla harç ödeyeceğini duyduğunda beddua yağmuruna tutanlar. Dedim ya tabiri caizse cahil , atasını unutmaya başlamış, batıya özenen bir toplum haline geliyoruz.PARASIZ EĞİTİM olmasa da fiyatta anlaşalım, devletimizin üniversitesinde okuyoruz. 
         Teorikte başarılı olamayan ama pratik de başarılı olan o kadar çok insan var ki hayatta. Ama eksiğimiz ne biliyor musunuz?  Biliyoruz aslında. Okullarımızda teorik bilgi veriliyor öyle ya da böyle. Fakat uygulama yaptırılmadığı için öğrenilen teorik bilgiler okul bitene kadar unutulup gidiyor. Bu da bir sorun bence.

7 Eylül 2011

Eylül, sonbahar, dökülen yapraklar vs. ve halet-i ruhiye

           Sonbaharı çok severim ben. En sevdiğim mevsim değildir ama severim .. Ne sıcaktan yanarsın ne de soğuktan buz kesersin.Ama yinede sonbahar daha doğrusu EYLÜL hüznü hatırlatır çoğu insana..Eylül'de sararıp düşen yapraklar, hayatlarımızdan kopup rüzgar'la gidenleri hatırlatır bize. Ama sonbahar yine de çok farklıdır yüzümüze çarpan ılık bazen sert ne olcağı belli olmayan bir rüzgar, havada uçuşan yapraklar sonra geriye kalan sadece yollarda savrulmak... Tüm mesele baktığımız yön aslında ...Bir elimizde savrulup giden yıldızlar olsa da diğer elimizde hala gökyüzü var ve her daim yıldız da var ..İste ve gör.         
       Der ya atilla ilhan ;
her yanını çiçek açmış erik ağcını, nerden baksan gözlerin kamaşır
oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor usul usul
adım sonbahar
Herşey yanyana, ya erik ağacı olursun ya da sararan sonbahar .


6 Eylül 2011

Oriana Fallaci -Doğmamış Cocuğa Mektup ... erkek doğmak

Erkek doğarsan, karanlık bir sokakta ırzına geçilmesinden çekinmen gerekmeyecek. İlk bakışta kendini kabul ettirmek için güzel bir yüze, zekanı saklamak için biçimli bir gövdeye gereksinme duymayacaksın. Sevdiğin biriyle yattığın için hiç kimse ayıplamayacak seni; ağaçtan elmayı kopardığın gün cennete günahın girdiğini söylemeyecekler. Çok daha az yorulacaksın. Üstelik daha da rahat savaşacaksın, tanrı varsa eğer ak saçlı bir yaşlı kadın ya da genç bir kız olabilir savını ortaya attığın zaman. Kınanmadan itaatsizlik edebileceksin. Gecenin birinde kuyuya düşüyormuşsun gibi bir duyguyla uyanmadan sevecek, sevişebileceksin. Hakarete uğramadan kendini savunabileceksin. Gene de, köleliğin, haksızlığın başka türleriyle karşılaşacaksın: Yaşam bir erkek için bile kolay değil. Kasların daha güçlü olacak, onun için daha ağır yükler taşımanı isteyecekler, zorla sorumluluklar yükleyecekler omuzlarına. Sakalın olduğu için ağlarsan sana gülecekler ve şefkate gereksinmen olsa bile bu böyle olacak. Önünde bir kuyruğun olacağı için, savaşta ölmeni ya sa öldürmeni buyuracaklar; ve ta mağara çağından kalma baskı ve kıyıcılığı sürdürmek için suçortaklığı yapmanı isteyecekler.

5 Eylül 2011

Kırık Camlar Teorisi


Kırık Cam Teorisi” ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı bir çalışmadan yola çıkılarak geliştirilmiştir. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, fakir Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Sonuçta Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.
Ardından Zimbardo ve iki öğrencisi ’sağ kalan’ otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki zengin ve beyazlar da olaya dâhil oldu. Birkaç dakika sonra otomobil kullanılmaz hale gelmişti. “Demek ki” diyordu Zimbardo, “ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek.  Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.
Teori basit. Şimdi de bu teoriyi iş hayatına uyarlayalım
Bir şirkette alınan kararların uygulanmasında açılacak en küçük bir istisna (Ki genelde bu istisna, bu karara imza atanpatronun ta kendisi olur) kararın uzun vadede başarılı bir şekilde uygulanmışlığına zarar verir. Kararı atıl hale getirir.
Şirket içindeki tüm uygulamalar büyük bir ciddiyetle uygulanmalı. Ceza sistemi mi var? Elbette cezanın istisnai halleri, uygulanamayacağı durumlar olabilir. Ama bu durumlar bile doğru iletişimle hem söz konusu çalışana hem de bu çalışanla aynı pozisyondaki kişilere izah edilmeli. Aksi takdirde insanlar “Ceza var ama uygulanmıyor nasılsa..” diye bir boşvermişlik hali içine girer. Kısacası, iletişimi doğru yapılmamış her istisna sonraki seferler için emsal teşkil ediyor.
Diğer yandan müşterilere yönelik uygulamalarda, satış ve fiyat stratejilerinde de o ilk camı kırdırmamak gerekiyor. Bununla ilgili bir öneri: 500 TL‘lik bir ürünü kampanyayla 250 TL‘ye indirirseniz o ürünün psikolojik fiyatı artık 250 TL‘dir. Aynı kişiye ya da o kişiyle temas halinde olan başka bir kişiye bir daha 250 TL‘den satamazsınız. Aynı anlama gelse de “1 ürün alana 1 ürün hediye” kampanyası bile psikolojik olarak fiyatı 250′ye düşürmez.
Ya da bir müşterinize o günkü kargo firmasındaki aksilikten (Zira hep olur bu!) dolayı ürünü kuryeyle yolladıysanız, bir sonraki siparişte de kurye hizmetiyle almayı talep eder. İlk kurye gönderiminde açıklamanızı “Bu sefere mahsus, maliyetlerimiz el vermediği halde sırf sizin işiniz görülsün diye bu kez böyle yapıyoruz, bundan sonraki siparişlerde yine kargo ile göndeririz” şeklinde net bir biçimde belirterek bir sonraki talepleri için elinizi güçlendirirsiniz. “Ama biz açıklamasını yapmıştık” şeklinde.
Kısacası iş hayatında olsun, özel hayatta olsun “Bir kereden bir şey olmaz” mantığından kurtulmak gerekiyor. Bir kereden “çok” şey olur!

4 Eylül 2011

Başarı, Zenginlik, Yaşam, Karakter vs.

       Sosyal medyada birkaç resme denk geldim , fotoğraftaki insanların kariyerleri ile ilgili bilgilere bi göz attım. Alanlarında gayet başarılılar iyi şirkette çalışıyorlar, seminerler, eğitimler veriyorlar. İçlerinden biri benim kariyer hedefime sahip.

31 Ağustos 2011

bu akşam alıntı bir yazı ..(Zaman Kaba Kuvvet Zamanı Değil )



      Zaman Kaba Kuvvet Zaman Değil

Yönetmek için güç kullanmaya ihtiyaç var mı? Yönetmek kaba kuvvet ya da en az onun kadar korkutucu olan “psikolojik yıldırma” gerektir mi?
 Stanford Üniversitesi’nden Robert Sapolsky babunlar arasındaki liderliğin “psikolojik yıldırma” üzerine kurulu olduğunu söyler. Uzun yıllar izlediği “Solomon” isimli babunun ilerleyen yaşına rağmen liderliğini korumasını, fiziksel gücünden çok diğer babunlara meydan okumasına borçlu olduğunu anlatır.
Sizin şirketinizde “yıldırarak” yönetenler var mı?  Düzen sağlamak için psikolojik baskı uyguluyorlar mı?
Yönetmek mutlaka fiziksel ya da psikolojik baskı kullanarak mı olur? Düzen sağlamak için kaba kuvvet şart mıdır?
Bizim de hayvanlar gibi düzene ve bu düzeni koruyacak lidere ihtiyacımız var. Aileler, şirketler ve her tür topluluk için “düzen” hayati bir konudur.

30 Ağustos 2011

zamanın eskittiği modern bayramlar !!!

         Sosyal medyada, sokakta, herkesin dilinde bir cümle dolaştı tüm gün. 'Eski bayramların tadı yok.' Eskiden  çantalarımızı alırdık ckardık köyümüz ya da mahellemizin sokaklarına kapı kapı dolaşırdık. Tanıdık tanımadık kimse çalardık kapıyı, hiç çekinmeden öperdik ellerini ; para, şeker, çok sevdiğim fındıklı çikolata verirlerdi.. Dünyanın en zengini biz olurduk tabi bide iltifatlar ; ''-ne kadar büyümüşsün maşallah çok güzel kız olacaksın -aferin büyükleri ziyaret edin siz büyük adam olursunuz'' vs  derlerdi. Sarılırdık sıkıca sıcaklığı hissederdik somut ve sıcak insan olmanın ne demek olduğunu öğrenirdik.Tat buydu.....

doğru yöne doğru bir esinti ..

      ''Mavi denizin melteminde pupa yelken açan umut çiçeklerinin esintisinde gülümseyen güzelliklerle çoşkulu bir yaşam ''  belki kimimizin için zor ama imkansız değil ;benim de hayatım hiç kolay değil ama dönüp geriye baktığımda yapamam dediğim işlerin hemen hemen hepsini yapmışım , yapmam dediğin direndiğim işleri yapmamışım; hayattan istediğim neyse onu almışım öyle ya da böyle alamadığım iki şey .. alacaklarım var hala
       Hatamız çok basit ; doğru yöne doğru bakmayı bilmiyoruz bu yüzden önümüze gelen sunulmuş olan hediyeleri, fırsatları, sevgiyi, aşkı, işi..lafın kısası hayatı kaçırıyoruz .

bugün bayram erken kalkalım ..

Dostluğu, sevgiyi ve geleceği... Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı... Hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz Bayramımız mübarek olsun .. mutlu ve güzel nice bayramlara :)

29 Ağustos 2011

:))

     
    Bu akşam yazıma gülücüklerle başlamak istedim çünkü dünyada olup bitenler, hayatımızda ki fırtınalar yeterince asıyor suratımızı bu yüzden boş yere de olsa gülümsemek hem yüz kaslarımızın yükünü hafifletir hem de ruhumuzu kalbimizi sakinleştirir.
     Bazen gülen sadece dudaklardır gözlerin derinliklerine bakmaya cesaret edebilirsek eğer orda çoğu insanın hüznünü görebiliriz. her yaş ve çağda olup olmadık şeyleri dert ederiz. 'Carpediem' dediğimiz olay başımıza bu işi açar aslında bi bakıma çünkü ona göre anı yaşamalıyız ee anı yaşarsak sadece o an olanlar bizi ya hüznün derinliklerine sokar ya da mutluluğun. Aslında tam bir paradokstur hayat .

yeni başlangıçlar ( ilk blog yazısı için en uygun konu )

     Her canlı ilk başlangıcını anne karnına düşmeyle gerçekleştirir devamı arkası yarın şeklinde devam eder.Hayatımızın her evresinde birçok başlangıçlar vardır, biri biterken ardından diğer başlangıçlara başlarız yani her bitiş bir başlangıçtır.Aşk, evlilik, okul, yeni tanıştığımız insanlar, değişen ekonomi dengeleri, piyasaların anlık hareketleri, sanat, müzik, teknoloji vs. hepsi süregelen bir değişim çemberinin halkalarıdır.
     Daldan dala atlar gibi oldu biraz ama ilk blog yazımı yazmaya çalıştım çünkü bende bir başlangıç yapmak istedim hayatımda. Fikirlerimi paylaşarak alış-veriş yapmak istiyorum. Birileriyle konuşmak bişeyler paylaşmak insanları yalnızlıktan kurtarır hayat dair gayeler oluşturur ... Bir heves olarak başladığım blog yolculuğumun iyi gitmesi temennisiyle :)
                Her başlangıcımız umut dolu olsun, her bitirişimiz mutlu olsun ki hayat çekilir olsun ..